Hogwarts RPG
TEMAMIZ YENİLENMİŞTİR. | SİTEMİZDE ARTIK 3 EK HESAP AÇABİLİRSİNİZ.
Hogwarts RPG
TEMAMIZ YENİLENMİŞTİR. | SİTEMİZDE ARTIK 3 EK HESAP AÇABİLİRSİNİZ.
Hogwarts RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Sihir Geri Döndü... Hogwarts'ta Büyülü Bir Yıla Ne Dersin ? ...
 
AnasayfaKapıLatest imagesKayıt OlGiriş yap
SİTE KAPANIYOR ! KİMSE GİRMİYOR ! ADMİNLER BİR ALEM ! YENİ ÜYE GELİMOR ! SUİSTİMAL BİLDİRİLMİŞ ! BU NEDENLE SİTEYİ KAPATIYORUZ !

 

 Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Heaven Xanlées
Sihir Bakanı
Sihir Bakanı
Heaven Xanlées


Mesaj Sayısı : 18
Teşekkürler : 0
Kayıt tarihi : 24/06/10
Yaş : 27
Nerden : Heaven : Paris | İlknur : İzmir xD

Hogwarts RPG
Büyü Gücü [ RPG Gücü ] Büyü Gücü [ RPG Gücü ] :
Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Left_bar_bleue95/100Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Empty_bar_bleue  (95/100)
Uyarılar [ 3 Uyarı = BAN ]: 0

Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Empty
MesajKonu: Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~    Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Icon_minitimePerş. Haz. 24, 2010 12:36 pm

Güneş henüz doğmamış olmasına rağmen
yatağından kalkmıştı Cornelia. Pencerenin kenarındaki sandalyesine oturmuş
dışarıyı seyrediyordu. Siyah geceliği sandalyenin kenarlarından
sarkıyor ve onun üstündeki yine siyah sabahlığı üşümesini biraz olsun
engelliyordu. Ayaklarını sakince uzatmış, başınıysa pencereye
dayamıştı. Sessiz sokağa geceyi aydınlatmak için konulmuş lambalar
hükmediyordu sanki. Issız sokakta yalnız kalmış titrek lambalar
yalnızca sokağı aydınlatıyordu. Ay ışığı tepede parlıyor ve Güneş
doğmaya hiç niyeti yokmuşçasına kendini göstermiyordu henüz.
Sandalyesinden bir hışım kalktı. Geceliğini üstünden çıkarmadan siyah
paltosunu üzerine geçirdi. Düğmelerini sıkıca ilikleyip asasını sıkıca
kavradı. Kapısını açıp hızlı adımlarla merdivenlerden indi. Sokaktaydı
artık. Lambaların hükmettiği ıssız sokakta. Bir süre sokakta başıboş
ilerledi. Yürümeğe devam ederken zihninde canlanan anılar kimi zaman
hüzünlenmesine, kimi zamansa adımlarının nefretle hızlanmasına neden
oluyordu. Yürümeyi sürdürdü. Artık lambalar yoktu. Issız, sessiz,
karanlık sokakta yalnızdı. Ne ışığı yanan bir ev ne de bir gülme sesi.
Yalnızca karanlık bir sokaktı burası. İlerledi. Mezarlığa az bir yolu
kalmıştı. Adımlarını hızlandırdı. Derin nefesler ala ala hızlı
adımlarla mezarlığa doğru ilerliyordu. Ayakkabılarının çıkardığı ''Tak, tak'' sesleri
sessizliği biraz olsun gideriyordu. Yavaşladı. Mezarlığın önündeydi
artık. Siyah demirden çitlerle çevrilmiş mezarlıktaydı. Siyah, tozlu
kapıyı eliyle ittirip içeri girdi. Artık gözleri, karanlığın
ortasındaki mezar taşlarında onların, annesinin ve babasının isimlerini
arıyordu. İşte ordaydılar, orda söğüt ağacının arkasında, kuytu bir
köşede. Söğüt, yapraklarıyla onları koruyormuşçasına çevrelemişti dört
bir yanlarını. Sessizce mezarlara çarpa çarpa onların mezarlarının
yanına gitmeye çalışıyordu Cornelia. Bu diyar, ölülerin diyarı, diğer
diyardan ne kadarda küçüktü öyle. Oysa ölüler yaşayanlardan kat kat
fazlaydı. Bu düşünceler içinde onların mezarlarının yanına gelmişti.
Hava hala karanlıktı ve Cornelia önünü zar zor görüyordu. Artık hali
kalmamışçasına annesinin mezarının üstüne başını dayadı. Sonsuza dek
tutmaya yemin ettiği göz yaşları o istemeden gözlerinden akıp toprağın
içine karışıyordu şimdi.

''Anne!.. Baba!..'' durakladı. Hıçkırıklara boğulmuştu. Doğruldu ve mezar taşlarına sarıldı.

''Neden beni bıraktınız ha? Neden? Bir başıma bırakıp gittiniz beni.''

Gözlerinden
akan yaşlar boğazını düğümlemişti. Konuşamıyordu şimdi. Gözlerinden
akan yaşları elinin tersiyle silip, mavi gözlerini toprağa dikti.
Cesaretli bir ses tonuyla konuşmasını sürdürdü :

''Ama size söz veriyorum sizi öldüren aşağılık cezasını bulacak!''

Artık
ağlamıyordu. İçi nefret ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Nasıl bir geceydi
bu böyle? Ay ışığı kaybolmuştu. Zifiri karanlık koyu bir perde gibi
yeryüzünü kaplamıştı. Ne bir yıldız ne de bir ışık hiç bir şey yoktu.
Sessizce ayağa kalktı Cornelia. Eğri büğrü mezarların arasında dolanırken
bir an dehşete kapıldı; önü, arkası, sağı, solu her yeri mezarlarla
kaplıydı. Mezarlar, mezarlar, mezarlar... Issız, sessiz insan etiyle
beslenen bu korkunç bahçenin ortasından yaşayan tek canlıydı Chloe.
Korkuyordu. Üşüyordu. Kulağına çalınan acayip seslerle korkusu iyice
artıyordu. Belirsiz, anlaşılmaz uğultular. Nereden geliyordu bu sesler?
Karanlık geceden mi, insan kadavraları dağıtılmış toprağın altından mı
yoksa tamamen bilincini yitirmiş kafasının içinden mi geliyordu? Bunu
bilmiyordu Cornelia.Mezarların ortasından kurtulmak için çarpa çarpada
olsa çıktı oradan. Korkuyla tekrar mezarlığa bakıp koşmaya başladı.
Nereye gittiğini ne yaptığını hiç bir şeyi bilmiyordu. Sadece
koşuyordu. Ayaklarına hükmedemiyordu beyni. Yaklaşık yarım saat
koştuktan sonra kendini yine ıssız bir malikanenin önünde buldu. İşte
orasıydı. Anne ve babasını öldüren Bay bilmem nenin evi. İsmini
biliyordu ama ismini söylemeye değmeyen iğrenç biri olduğunu
düşünüyordu Bay Charles'ın. İşte tüm hayatını kaybettiği evin
karşısındaydı. Her ne kadar kendine hakim olmaya çalışsada girip o
adamı öldürme hevesine karşı koyamadı. Kapıya yaklaşıp kapıyı adeta
yumruklamaya başladı. Aynı anda bağırıyordu nefretle;

''Charles aç kapıyı seni pislik!''

Yumruklamayı
kesti. Artık açmasını bekleyecekti. Biraz geri çekilip malikaneye
baktı. Üst katta bir ışık açılmıştı. Çok geçmeden alt kata indi ve
ışığı açtı. Kapı açıldı ve aralıktan başını uzattı Charles. Korkusu
uykusuyla karışmış bir ses tonuyla;

''Kimsiniz?'' dedi. Cornelia ayağıyla bir tekme atıp kapıyı açtı. Yine konuştu Charles;

''Bakın evime böyle giremezsiniz''

Sinirle, konuşmamak için dişlerini sıkıyordu Cornelia. Daha fazla duramayıp sinirle ve nefretle konuştu;

''Aslında
senin tükürülecek suratına karşı nefesimi tüketip konuşmak istemem. Ama
bir şey demeden ve yapmadan gidersem o zaman yüzüne tükürülmesi gereken
ben olurum. Seninle aynı durumu paylaşmamak için susmayacağım''
dedi ve kendisine doğru yaklaşan Charles'i durdurmak amacıyla

''Olduğun yerde kal!''diye haykırdı. Charles korkuyla durup biraz geriledi. Tekrar konuşmaya başladı;

''Beni
tanımadın değil mi? Tanıtayım o zaman ben senin iki yıl önce öldürdüğün
Jenny ve Andrew çiftinin tek çocuğuyum. Neden buraya bu kadar yıl geç
kaldım emin ol bende bilmiyorum. Ama bu en doğru zaman. Emin ol!''


Bu sırada kendini savunmak için ağzını açmıştı Charles;

''Ben mi? Öyle bir şey olmadı. Ben neden öldüreyim onları. Aaa! Ama anlaşabi...''

Sözünü bitirmesine fırsat vermeden Cornelia asasını ona doğrulttu ve ''Dilkilit!''diye haykırdı ve arkasını döndü. Merdivenden ayak sesleri geliyordu. Çok geçmeden bir ses işitildi:

''Tatlım neler oluyor orda?!''

''Olamaz'' diye fısıldadı Cornelia.

Muhtemelen karısı ve çocukları geliyordu. Adama tekrar döndü:

''Buraya gelmelerini engelle yoksa onlarda istenmeyen bir kazaya maruz kalabilirler'' dedi, adam korkuyla karısının endişeli sözlerine karşılık verdi:

''İyiyim canım. Bir şey yok. Haydi yatağına dön.''

Tekrar karısının sesi duyuldu; ''Emin misin?'' Daha fazla dayanamayıp konuşmaya atıldı Chloe;

''Evet emin bayan. Şimdi yukarı çıkın yoksa oraya gelip çocuklarınızı öldürüyor olacağım.''

Kadın
can havliyle çocuklarını kucağına alıp yukarı çıktı.Charles fırsattan
istifade asasını almış ve Cornelia'ya doğrultmuştu. Cornelia çabuk bir
hareketle asasını ona doğrulttu ve''Petrificus Totalus!''diye haykırdı.Sonra kaskatı kesilip yere yığılan Charles'i büyük bir keyifle izledi.

''Cık, cık,cık... Aptal Charles. Auvv! Aptal olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin edememiştim.'' dedi ve biraz geri çekildi.


''Evet Charles burdan hiç bir şey yapmadan gideceğimi sanıyorsan. Yanılıyorsun. Seni ölürmeden gitmeyeceğim '' Dedi
asasını ona doğrulttu ve gözlerini kapatıp açtı. Charles kaskatı
kesilmiş bedeninde sadece gözlerini oynatabiliyordu. Ona acımadan büyük
bir zevk ve nefretle :
''Avada Kedavra'' diye haykırdı.

Haykırışının ardından , asadan gözleri kör edecek düzeyde yeşil ve parlak bir ışık
çıkmaya başladı. Hepsi Charles'ın üzerine gidiyordu. Asasını dimdik ona
tutuyordu Cornelia. Gözleriniyse resmen ona kenetlemişti. Işık yavaş yavaş
söndü. Charles'in bedeni yere yığılmıştı. Gözleri açıktı. Ölmüştü. Ve
ölümü Cornelia'nın elinden olmuştu. Annesini ve babasını öldüren bu
pislikten hıncını almıştı. Ama kendiside çok bitkindi. Yavaşça Charles'a
yaklaşıp yüzüne baktı. Korku okunuyordu yüzünden.

Malikanenin açık kapısından çıkıp
biraz ilerledi. Çok geçmeden bir ağacın kenarında yere yığıldı. Daha
fazla dayanamayıp bayılmıştı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nina Aellia Cast
Admin|Gryffindor 7. Sınıf|Sınıf ve Dumbledore'un Ordusu Başkanı|Quiddtch Takım Kaptanı|Arayıcı
Admin|Gryffindor 7. Sınıf|Sınıf ve Dumbledore'un Ordusu Başkanı|Quiddtch Takım Kaptanı|Arayıcı
Nina Aellia Cast


Mesaj Sayısı : 208
Teşekkürler : 0
Kayıt tarihi : 17/06/10
Yaş : 27
Nerden : ^^Nina^^No^^Name

Hogwarts RPG
Büyü Gücü [ RPG Gücü ] Büyü Gücü [ RPG Gücü ] :
Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Left_bar_bleue100/100Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Empty_bar_bleue  (100/100)
Uyarılar [ 3 Uyarı = BAN ]: ADMİN

Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Empty
MesajKonu: Geri: Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~    Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~  Icon_minitimePerş. Haz. 24, 2010 12:42 pm

Harikaydı. + 15 [ 95 ]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://rpghogwarts.yetkinforum.com
 
Heaven Xanlées ~ Tekrar Puanlatma ~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Heaven Xanlées
» Xanlées Ailesi { İyiler }

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts RPG :: Role Playing Game [ RPG ] :: RPG Dershanesi-
Buraya geçin: